Söyleşi
Apleona Satınalma Direktörü Mümin Tunaboylu:
ŞİRKETLER SATINALMADA DİJİTALLEŞMEYİ ÖNCELİKLENDİRMELİ
S: Konuğumuz, Apleona Satınalma Direktörü Mümin Tunaboylu. Merhaba, hoş geldiniz. Önce kendinizi tanıtır mısınız?
MT: Merhabalar, yaklaşık 15 yıldır satınalma mesleğini icra ediyorum. Satınalma mesleğinde mutfağın her tarafında bulunduk. Satınalma uzman yardımcısı olarak başlamış olduğum kariyerimde satınalma uzmanı, satınalma yönetmeni, satınalma yöneticisi, müdür derken şu anda da uluslararası bir firmanın Türkiye Satınalma Direktörlüğünü üstleniyorum. Bu, benim açımdan oldukça güzel, keyifli, sevdiğim bir meslek. Sadece bu mesleği icra etmek değil açıkçası mesleğe de bir şeyler katmak için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Tabii bunları da sizlerin ve sizin gibi kuruluşların vasıtasıyla, üye olduğumuz dernekler ve basın yayın yoluyla dile getirmenin gayreti içerisindeyiz. Tabii şunu da ifade etmekten memnuniyet duyarım ki bu 15 yıllık süre zarfında sadece tecrübelerimizle değil aynı zamanda da sektöre yetiştirdiğimiz arkadaşlarımızla da mutluluk duyuyoruz.
S: Evet, çok teşekkürler. Mümin Bey, pazarlama tarafında da yüksek lisans yapmış bir satınalma yöneticisi. Kendisi satınalma yöneticisi olduğu halde masanın diğer tarafını bile bilmek gerektiğini anlayışıyla, yüksek lisansını bu alana ayıracak kadar, seneler ayıracak kadar önem veren bir kişi… Ben satınalma konusuna yeni giren biri olarak şunu gördüm ki satınalma konusunun kendisi genelde çok da bilinmiyor aslında. Satınalma işinde çalışıyorum dediğim zaman bana diyorlar ki, “ne satın alıyorsun peki?” İnsanlar satınalma denince somut bir nesne olması gerektiğini düşünüyor, satınalma kavram olarak çok bilinmiyor. Bunun başlı başına bir iş olduğu, şirketlerde bunun kendisinin bir faaliyet alanı olduğu, bir departman olduğu çok bilinmiyor. Halbuki satınalma şirketlerin can damarı. Siz ne dersiniz, “satınalma” nedir? Nasıl tanımlarsınız, nasıl olmalı, nasıl yapılmalı satın alma?
MT: Dediğiniz gibi yüksek lisans eğitimimizi pazarlama alanında tamamladık. Çünkü günümüz şartlarında tüm pazarlamacılar “bir satınalmacıyı nasıl ikna edebilirim” gibi muazzam eğitimlerden geçerken bizim satınalma sektörümüzde maalesef hem eğitsel olarak hem de lisans olarak bir eğitim olmadığı için biz de kendimizi farklı alanlarda böyle kuvvetlendirmek istedik. Masanın diğer tarafı önemliydi, bunu gördük. Bu alanda kendimizi geliştirmeye gayret gösterdik. Aynı zamanda da sadece kendimiz de dediğimiz gibi ekiplerimizi ve sahada daha neler yapabiliriz diye tecrübe etmiş olduk.
S: Satın almacı nasıl olsa güç onda. Yani para onda, patronun parasını harcayacak. Yani çok da önemli değil. Zaten onu ötekiler ikna edecek, bilgiyi ona verecek falan gibi zannediliyor değil mi? Öyle bir şey var sanki.
Ben her pazarlama yapan arkadaşımıza da bunu ifade ediyorum: Sizin bir ürünü satma veya bir hizmet satma ihtiyacınız kadar bizlerin de alma ihtiyacımız var. Önemli olan ortak faydalarda buluşmak.
MT: Kesinlikle öyle, evet. Yani kısmen de doğru satınalmacının ikna edilmesi lazım. Ama satın almacı nasıl ikna edilir? Başlı başına bir program yapabiliriz bununla alakalı olarak. Çünkü ben günün sonunda şuna geliyorum: Biz rutin bir satın almacı değiliz açıkçası. Ben her pazarlama yapan arkadaşımıza da bunu ifade ediyorum: Sizin bir ürünü satmak veya bir hizmet satma ihtiyacınız kadar bizlerin de alma ihtiyacımız var. Önemli olan ortak faydalarda buluşmak. Zaten satın almanın temelinde de bu oluşuyor. Şimdi dediğiniz gibi aslına bakılırsa meslek anlamında biz çok fazla gayret ve çaba gösteriyoruz. Satın almanın bir meslek olarak tanımlanması açısından. Çünkü ben de kariyerime başladığım zaman satınalma departmanı diye bir departman yoktu. Açıkçası benim kariyerimde idari işlerin altında başlamıştık ve birçok arkadaşım farklı departmanlarda, kimisi finans, kimisi insan kaynakları tarafında başlamışlardı. Ama tabii son 10-15 yıllık gelişime bakıldığı zaman artık başlı başına ayrı bir departman olarak görebiliyoruz. Meslek olarak da bunu şöyle tanımlıyoruz artık: Satınalma bir ürün veyahut da bir hizmetin doğru zamanda, doğru yerde, doğru miktarlarda, doğru kalitede, doğru stratejilerle, doğru fiyatta alınmasıdır. Şimdi gördüğünüz gibi biz burada birçok doğruyu arka arkaya götürdük ve en sona fiyat kısmını koyduk. Piyasada da yanlış anlaşılıyor, satınalmacı en ucuz fiyata alandır diye. Şimdi bu bakış açısıyla firmalardaki yöneticilerin veyahut da işte aile şirketleri de olabilir bunlar, kurumsal firmalar da olabilir, orada da yanlış, satın alma mesleğini icra eden kişi tarafında da çok yanlıştır. Çünkü gene takdir edersiniz ki yani doğru olmayan, doğru kalitede olmayan bir ürünü en ucuza almak herhangi bir başarı hikayesi değildir. O yüzden tüm bu komponentleri bir araya getiren aslında bir satınalmacıdır. O yüzden tüm arkadaşlarımıza, meslektaşlarımıza da hep bunu diyoruz. Aslında bu basamakları, adımları geçtikten sonra evet artık fiyat değerlendirme aşamasına gelmiştir diyebiliriz.
Meslek olarak da bunu şöyle tanımlıyoruz artık: Satınalma bir ürün veyahut da bir hizmetin doğru zamanda, doğru yerde, doğru miktarlarda, doğru kalitede, doğru stratejilerle, doğru fiyatta alınmasıdır. Şimdi gördüğünüz gibi biz burada birçok doğruyu arka arkaya götürdük ve en sona fiyat kısmını koyduk.
S: Stratejik satın alma da bu oluyor aslında değil mi? Stratejik satınalma diye bir kavram var. Bizim dilimizde alırken kazanmak diye bir kavram vardır aslında, böyle bir deyim vardır. Satınalma konusunu bilmese bile bu deyimi bilir herkes. Alırken kazanacaksın, alırken iyi alacaksın, doğrusunu alacaksın veya uygun fiyatla alacaksın mantığı vardır. Yani stratejik satın alma sanki bunun üzerine kurulu bir şey değil mi? “Stratejik bir şekilde alacaksın ki alırken kazan” gibi bu ikisi arasında böyle bir bağlantı olması gerekiyor sanıyorum.
MT: Kesinlikle doğru. Şöyle aslında ben bunu hem kronolojik olarak hem de metodolojik olarak yorumlayabilirim. Şimdi herkesin dilinde pelesenk olmuştur. Evet doğru, alırken kazanmak. Şimdi biraz da onu açacak olursak, bugün günümüz şartlarında ister bu mesleği icra et, ister etme. Dışarıda herkes şunu iyi biliyor: Bir ürün temin edilirken bir kalem alacağız diyelim veyahut da bir su alacağız diyelim. Herkes bunun fiyatını biliyor artık. Bir kalemi, kalkıp bir liralık bir şeyi on liraya karşı tarafa satamazsın. O zaman şirketler nerede fark oluşturuyor derseniz, evet bu kalemi ortaya çıkartmak için ham madde maliyetlerinden, lojistik maliyetlerinden, diğer giderlerinden en optimum çözümü yakalarlarsa, alırken kazanmak burada oluyor. Kârlılığını o zaman arttırabilir ki kârlılığını arttıran firmalar daha uzun vadeli, daha tutunabilir firmalar haline de geliyor. Şimdi bir de bu soruyu biraz daha şöyle açmak istiyorum. Şimdi günümüzde stratejik satınalma tabiri çokça kullanılmaya başlandı. İşte aslında kronolojik demiş olduğum kelime de o. Biz satınalmaya başladığımızda da rutin bir satınalma faaliyeti, yani ben buna yalın satınalma diyorum yönetiliyordu. Nedir bu? Bir talep geliyor. Talep gelmesine müteakip bunun karşılanması için gerekli kriterlerin belirlenmesi, bu piyasa araştırmaları, akabinde müzakereler, ondan sonra sipariş süreçleri, sözleşmeler gibi bir süreç vardı. Daha sonra artık gelişen teknolojik şartlar günümüz ortamlarıyla birlikte bir basamak daha atlayarak proaktif satın almaya doğru döndü. Proaktif satın alma da nedir? Artık talep gelirken, çünkü bizde satın alma taleple başlar, Talebin sorgulanması noktasına gidildi. Yani aslında bu talep doğru mu? Bu talep ne için karşılanacak? Ürün veyahut da seçilen hizmet doğru mudur diye sorgulama safhasına geçildi. Şimdi orayı da kenarda bırakalım. Asıl günümüzde de stratejik satınalma noktasındayız. Şimdi stratejik satınalmada da çok farklı biri vardır. Bu da daha ileriye dönük olarak bakılarak gelecek dönemlerde ihtiyaç olacak ürünleri, hizmetleri halihazırda elimizdeki verilerle, tedarikçilerle, hizmetlerle, stoklarla nasıl yönetebiliriz noktası ki açıkçası pandemi dönemi de tecrübe açısından oldukça önemli bir zaman dilimiydi bizim için. Çünkü parası olan şirketler dahil ürünleri veyahut da hizmetleri temin edemiyordu. Ama hep şunu diyorum, stratejik satınalma yapan firmalar ne yaptı derseniz biz arkamıza yaslandık, süreci izledik. Çünkü biz uzun vadeli sözleşmelerimizi, ürün stoklarımızı, anlaşmalarımızı yapmıştık. Stratejik satın almalarda ki biraz sonra belki bu detaylara da yine gireriz, satın almacı bu öngörüler çerçevesinde yapmış olduğu hamleler çok daha katma değerli ve firmanın için kar elde ettirici süreçlere doğru evriltmeye başlıyor. Evet, şimdi iki önemli kelimeden bahsettim, kavramdan bahsettim. Birisi öngörü, birisi de veri. Veriye sahip olacaksın ki öngörü yapacaksın ve belki kendinde bir öngörü elde edeceksin.
Bir kalemi, kalkıp bir liralık bir şeyi on liraya karşı tarafa satamazsın. O zaman şirketler nerede fark oluşturuyor derseniz, evet bu kalemi ortaya çıkartmak için ham madde maliyetlerinden, lojistik maliyetlerinden, diğer giderlerinden en optimum çözümü yakalarlarsa, alırken kazanmak burada oluyor.
S: Tam da benim gelmek istediğim konulardan biriydi bu. PMI yani Satınalma Yönetici Endeksleri’nin hazırlanması için sorulan, ekonomi nereye gidecek, büyüyecek mi küçülecek mi? gibi sorular var. Bunları öğrendiğimde ilk şunu düşünmüştüm, bunları neden satınalma yöneticilerine soruyorlar, yani satış yöneticisi de var burada, personel yöneticileri de var. Bunlar da ekonomiden anlıyordur. Niye satınalmacılar? İşte bunun cevabını söylüyorsunuz zaten, çünkü satınalmacılar doğru karar vermek zorunda, doğru kararları vererek ekonomiyi yönetiyorlar aslında. Doğru karar vermek için de verilere sahip olmaları gerekiyor. Burası böyle ama şunu sormak istiyorum: peki bu bilgi ve veri konusunda durum ne acaba? Böyle verilere ulaşmak, doğru veriye ulaşmak kolay mı? Arkasından da aslında şimdiden onu da ekleyeyim. O verilerin bu kadar değişken olduğu bir dünyada, piyasaların çalkalandığı, risklerin olduğu bir dünyada, o veriler size ne kadar yol gösteriyor ki siz önünüzü görüp ekonomiye de yol göstereceksiniz?
S: Aslında artık konu derinleşmeye başladı ama ben bu noktada bir satınalmacı olarak maalesef biraz karamsarım çünkü durum fecaat. Niye fecaat? Şöyle ki hayatım boyunca yapmış olduğum her işte, her meslekte şunu ifade ettim: Bilgi güçtür. Bilgiyi elde eden güçlüdür ama sadece bilgiyi elde etmek değil, bu bilgiyi işlemek, onu anlamlandırmak bu noktada çok önemlidir. Maalesef ki satın alma sektöründe, dediğim gibi biz daha meslek olma yolunda ilerlerken, bu adımlar atılırken, artık mesleği tanımlarken ama dünya çok farklı noktalara gidiyor şu anda. Biz şu anda ne dedik, satınalma departmanlarını konuşurken yurt dışında veyahut da global firmalarda artık C level pozisyonlarında bunlar değerlendiriliyor. Çünkü alırken kazanmanın farkındalığıyla kurumların daha vizyoner yapılara ulaşması için atmış oldukları adımlarla bu oldukça önemli bir anlam kazanıyor. Şimdi veri evet önemli, hepimizin elinde veriler var. Çok basit olarak bugün muhasebe departmanlarından çekmiş olduğumuz, belki ne kadar ciro yapıyoruz, hangi firmalarla çalışıyoruz gibi bilgiler elde ediyoruz ama bunlar maalesef yeterli veriler değil. Daha detaylı verilere ihtiyaç var ve bunları da anlamlandırmak lazım. Bunları yapmak da manuel olarak oldukça zor, maalesef zor. Ben bugün satınalma departmanıma bir örnek verdim, genelde bir örnek veriyorum. Sorulduğu zaman hani dediniz ya satınalma diyorsunuz ama ne alıyorsun, ne veriyorsun diye çok soruyorlar. Şimdi biz kendimize de bunu soruyoruz ama bunu çok daha detaylandırmak lazım. Hizmet alıyorum ama neyin hizmetini alıyorsun, hangi alanlarda hizmet alıyorsun, daha çok hangi hizmeti almışsın? Bu hizmeti alırken kaç tane firmayla temas etmişsin, temas ettiğin firmaların kaçıyla çalışmışsın? Çalıştığın firmaların kaçıyla sözleşmen var? Bu firmalarla alakalı olarak tedarikçi memnuniyetlerin hangi seviyelerde? Şimdi bunlara girmeye başladığımız zamanda da KPI ve SLE'ler devreye giriyor. Aslında günümüz şartlarında o kadar çok veri var ki maalesef bakın satınalmacılar gerçekten çok yoğun iştahın pozisyonunda çalıştıklarından hep günü kurtarma, yangını söndürme tarafından gittikleri için bu verileri maalesef bir araya getiremiyorlar. O yüzden benim gördüğüm satın alma sektörünün genel eksikliğinden burada bahsedeceğim. Maalesef bu, dijital programlarla desteklenemiyor. Günümüzde kullanılan birçok e-ihale sistemi olsun, diğer sistemler olsun maalesef tam bir çözüm üretemiyor. Şu anda çözüm üretebilecek altyapılar, hizmetler kurulmaya, kurgulanmaya çalışılıyor. Bizler de bu noktada destek olmaya çalışıyoruz ki umarım ki çok güzel bir noktaya da gidecek sektörümüz ama şunu söylemekte gene de fayda var: Data, bilgi güçtür. Bu gücü de doğru bir şekilde kullanmak lazım. Tüm bu verileri anlamlı bir şekilde getirdiğimiz zamanda da çok daha başarılı satınalma süreçlerini yöneteceğimize inanıyorum.
Veri konusunda bir satınalmacı olarak maalesef biraz karamsarım çünkü durum fecaat. Niye fecaat? Şöyle ki hayatım boyunca yapmış olduğum her işte, her meslekte şunu ifade ettim: Bilgi güçtür. Bilgiyi elde eden güçlüdür ama sadece bilgiyi elde etmek değil, bu bilgiyi işlemek, onu anlamlandırmak bu noktada çok önemlidir.
S: Evet çok iyi bir konuya geldik yine. Dijital araçların kullanılması yani teknolojinin geldiği bu noktada dijital araçların kullanılması. O noktada da Türkiye'de biraz daha aslında açığız, ben öyle düşünüyorum. Yani dijital veya her türlü teknolojik yeniliğe belki daha gelişmiş ülkelerden daha fazla açığız. Yani orada oturmuş sistemler olduğu için yani mesela bir Almanya'da şu anda bile bankacılık dahil birçok işlem hala kağıt üzerinde yürütülmeye devam ediyormuş. Bizim çoktan beridir e-mail ile yaptığımız işler postayla yürüyormuş. Bir banka işleminizin gerçekleşmesi için postadan mektubun gelmesini bekleyebiliyormuşsunuz. Belki, onların daha önce kurup senelerce veya belki yüzyıllarca işlettiği sistemleri biz Türkiye’de yeni kurduğumuz için doğrudan dijital ortamda kurmak ve kullanmaya başlamak da daha kolay olmuştur veya olacaktır. Şimdi de son ulaştığımız noktada bu satın alma işlerini de bu şekilde kullanabileceğiz belki. Sizin kullandığınızı biliyorum. Bu anlamda siz dijital sistemleri kullanıp bu avantajları elde ettiniz değil mi? Türkiye'de de bunun kolaylaştırıcı bir şey olduğunu hatta Türkiye için daha da kolaylaştırıcı olduğunu gözlemlediniz belki de. Şirketinizin bu anlamdaki deneyimlerini de anlatırsanız onu birlikte değerlendirelim.
MT: Şimdi önce günümüzü söylediniz, günümüzü değerlendirelim. Satınalmacılar açısından şimdi talepler genelde satınalmacılara nasıl geliyor? En iyi ihtimalle diyelim işte mail ortamında geliyor. Yazılı olarak geliyor ama maalesef şu anda kullanılan WhatsApp gibi uygulamalardan, mobil uygulamalar üzerinden talep iletenler var, telefonun üzerinden arayıp da talebini söyleyen var bile var. Biliyorsunuz talep ihtiyaç halinde doğar. İhtiyaçlar da herkes için acildir. Satınalmacı da bu acil süreçleri yönetmekle mükelleftir. Bunu yönetmesi çok zor. İşte o yüzden biz maalesef ilerletemiyoruz sektörü. Hani her gün yangın söndürmek demiş olduğum olay aslında buydu. Yani ihtiyaç oldu, hemen yapalım, önceliklendirelim, işte olsun. Bu şekilde değil işte stratejik satınalmaya maalesef böyle geçemeyiz.
S: Geçişimiz de stratejik olmalı yani değil mi? Öyle bir şey diyorsunuz.
MT: Kesinlikle öyle ve şunu söylemek istiyorum, bir satın almacı da hayır demesini bilecek. Yani talep geldi benimki acil. Ya, bir saniye bunun belli bir prosedürü prosesi var. İnşallah vardır tüm firmalarda ama maalesef bu da bir eksiklik. Çünkü dijitalizasyon olmadığı zaman, tamamen kendiniz bazı şeyleri kurgulamaya çalışıyorsunuz. Ama acayip bir esneklikle yönetmeye çalışınca da maalesef bir sonuç da getiremiyorsunuz. Tamamen stres dolu, tamamen iş dolu bir hayat içerisine giriyorsunuz. Ben hep şunu söylüyorum. Eğer daha iyisini yapmak istiyorsak arkadaşlar, rutinin dışına çıkmalıyız. Şimdi rutin süreçlerimiz evet belki bizim gözlerimizle iyi gidiyor olabilir ama sizin de ifade ettiğiniz gibi bizim de şirketimiz Almanya merkezi 100 yılı aşkın bir süredir ayakta duran bir firma. Bu tarz firmaların ayakta durmasının en temel amacı da yeniliğe açık olmasıdır. Burada sadece satın alma departmanları tüm departmanlarda bu disiplin vardır. Biz de hayatımıza işlerimize bunları adapte etmezsek açıkçası geri kalırız. Geri kalırsak da evet o taleplerin arasında işlerin arasında boğuluruz diye düşünüyorum. Şimdi az önce de söyledik günümüzü nasıl tarif ettik. Mail ile teklif gelen bir süreçte gene siz telefonla tedarikçi arıyorsunuz, elinize kalem alıyorsunuz kağıda yazıyorsunuz, kimisinden yazılı alıyorsunuz. Mukayese tablosu oluşturuyorsunuz. O alıyor birine götürüyor imza attırmaya, öbürü yetkisi olarak bir başkasına götürüyor. Oradan talep formlarını topluyorsunuz. Aslına bakılırsa, satınalma için muazzam bir zaman kaybı oluşturuyor, çünkü satınalma kurumların en çok denetlenen birimlerinden biri. Tabii biz de burada çok hassas olmaya çalışıyoruz. Oldukça şeffaf bir şekilde bu süreçleri yürütmeye çalışıyoruz ama biz bu prosedürlerin içerisinde boğulduğumuzdan dolayı süreçlerimiz maalesef yavaşlıyor. Maalesef prosedür ve bürokrasiyi de ben bunun içerisine koyuyorum. Süreçlerimizin yavaşlamaması için satınalmacılar ne yapıyor? Halihazırda tecrübe etmiş olduğu firmalar üzerinden veya sistem üzerinden devam ediyor. Ama bunu yapmak maalesef şirketlere firmalara uzun dönemli bakıldığı zaman veyahut da orta dönemli bakıldığı zaman bir katma değer sağlamıyor. Çünkü bakınız aynı tedarikçilerle çalışıyorsunuz. Genelde aynı ürünleri temin ediyorsunuz. Aslında rutini kıramıyorsunuz.
Bir satınalmacı da hayır demesini bilecek. Yani talep geldi benimki acil. Ya, bir saniye bunun belli bir prosedürü prosesi var. İnşallah vardır tüm firmalarda ama maalesef bu da bir eksiklik. Çünkü dijitalizasyon olmadığı zaman, tamamen kendiniz bazı şeyleri kurgulamaya çalışıyorsunuz.
S: Bu bir kısıtlama yani, kendi kendini kısıtlıyor, işin içinden çıkamadığı için değil mi?
MT: Kesinlikle öyle ve maalesef bizim sektörümüzde bir yüzde verecek olursam ben, yüzde doksanın üzerinde bu süreç böyle gidiyor diye tahmin ediyorum. Her satınalmacı çok yoğun. Her şirketin ihtiyaçları çok fazla. Hele ki üretim sektöründe yer alıyorsanız bugün hani bir cıvata bulmak, maliyeti ucuzdur ama oradaki iş akışını sekteye uğratacak bir durumda hemen sipariş sürecine geçiyorsunuz. Maliyete çok bakmıyorsunuz. Orada kendinize konfor alanı oluşturmak istiyorsanız şirketleri dijital hale getirmemiz gerekiyor. Açıkçası biz ekibimizle birlikte buna hep ön ayak oluyoruz. Devamlı teşvik ediyoruz. O konfor alanını arkadaşlara sağlıyoruz. Yenilikleri denemelerini istiyoruz. Benim şu anda dediğiniz gibi kullanmış olduğum bazı satınalma yazılımları var, programları var ve bunlardan da açıkçası şu anda memnunuz ve memnun olmakla birlikte daha da ileri taşınması için biz orada proaktif davranıyoruz. Hadi şunu da ekleyelim, hadi bunu da yapalım… Çünkü açıkçası elimizde yani çalışmakta olduğumuz partnerlerimizde bu imkanlar da var. Satınalmayı evriltmek istiyorsak, satınalma süreçlerimizi iyileştirmek istiyorsak, firmamızı daha ileriye taşımak istiyorsak, ilerideki risklerimizi minimize etmek istiyorsak açıkçası bunlara ihtiyacımız var. Biz bunları yapıyoruz, uyguluyoruz ki tüm satınalmacı dostlarımıza, arkadaşlarımıza buradan bunun mesajını da vermek istiyorum. Onların da bunları uygulaması için, işletebilmesi için elimizden gelen desteği sağlıyoruz. Çünkü biz bunun faydasını gördük. Evet, başlarda buna alışmak, demiş olduğumuz gibi konfor ortamının dışına çıkmak biraz zor gelebilir ama bunları bir sisteme koyduktan sonra açıkçası çorap söküğü gibi gidebiliyor bunlar ve sisteminiz olduğu sürece dediğiniz gibi veriye ulaşabiliyorsunuz, veri sizin elinizi kuvvetlendiriyor, buradaki maliyetleri, tedarikçileri, içerikleri, geçmişini süzebiliyorsunuz. Bunlar içerisinde yeni şeyler üretebiliyorsunuz, kendinizi geliştirebiliyorsunuz. O yüzden bence dijitalizasyona geçmek, şirketlerin bu noktalarda adapte olması bence önceliklendirilmesi gereken bir husus diye düşünüyorum.
Benim şu anda dediğiniz gibi kullanmış olduğum bazı satınalma yazılımları var, programları var ve bunlardan da açıkçası şu anda memnunuz ve memnun olmakla birlikte daha da ileri taşınması için biz orada proaktif davranıyoruz… Dijitalizasyona geçmek, şirketlerin bu noktalarda adapte olması bence önceliklendirilmesi gereken bir husus.
S: Ben de şöyle düşünüyorum, yani biraz daha satınalmacının günlük hayatında bu nasıl bir şeye tekabül etti diye düşünsek, hani biraz da eğlenceli yanından bakmaya çalışsak… Eskiden bu dijital teknolojilerin hiç olmadığı zamanlarda, yani e-mailin de olmadığı zamanlarda, internetin olmadığı zamanda ne oluyordu? Şirketler etrafındaki en yakın tedarikçilerden alımlarını yapıyorlardı. Biraz daha büyüyenler, biraz daha imkanlarını artıranlar bir yerlere yolculuk edip gidip görüşüyorlardı belki, mallara bakıyorlardı, ondan sonra mektup yazarak, mektupla haberleşerek o da aylar alıyordu, yıllar alıyordu. Şimdi teknoloji sayesinde bizim saniyeler içinde yaptığımız işi çok uzun sürelerde yapıyorlardı ve o zaman yoğunluk yoktu. Ama yani e-mail de ortaya çıktığında veya internetle ilgili herhangi bir iletişim imkanı ortaya çıktığında da böyle bir yoğunlaşma, daralma, bazı insanlar üzerinde o kadar daha iş yüklenmesi anlamına geldi aslında. Yani aylarca sürede yapacağın bir işi bir dakikada yap, sonra bir tane daha yap onun gibi falan diye talepler gelmeye başladı. Ama bu çok uzun bir süreçte oldu aslında. Dijital bir platforma geçtiğinizde, ben böyle saç baş yolan arkadaşlar biliyorum. Yani işte “ben yüz tane tedarikçiden birden mail ve teklif almak istemiyorum” diye. Yani günlük hayatını çok zorlaştırdı belki onların ama zamanla bunun oturacağını da düşünebiliriz. Yani buna bakmamak lazım. Bunlar geçiş sürecindeki bir dalgalanma belki değil mi? Böyle şeyleri siz de yaşadınız herhalde.
MT: Doğrudur, tabii tabii doğrudur. Herkes de bunu yaşayacak dediğiniz gibi. Şimdi teknoloji o kadar hızlı teknoloji gelişiyor ki bazı şeyler başlarken meşakkatli olabilir ama ilerleyen süreçlerde çok daha hızlı bir hale geliyor. Sistemi kullanmak, sistemlere alışmak, sistemlerin içerisinde yer almak. Evet, geçmişte satınalma nasıl oluyordu? Çevrendeki tedarikçileri buluyordun, onlara temas ediyordun, onlardan ürün alıyordun. Teknoloji biraz daha gelişti, işte ne yaptılar? Fuarlar oldu biliyorsunuz, firmalar fuarlara katılmaya başladı. Buralara satın almacılar artık gitti, oralardan kartvizitler aldı, yeni firmalarla temas ettiler. İnternet ortamı biraz daha böyle gelişince farklı B2B, B2C temaslar olmaya başladı oradan yeni firmalar geldi, ama bir de yani veri önemlidir ama bir de veri kirliliği oluşmaya başladı. Şimdi bugün internet üzerinde bir şey arattığımız zaman o kadar çok firmayı bulabiliyorsunuz ki ama hangisi güvenilir, hangisiyle çalışılabilir noktaları, bakın hep soru işaretleri oluyor. Aslında sistemleri kullanmak, dijitalizasyona geçmek buradaki güvenlik faktörünü de doğru bir seviyeye getirmek anlamına geliyor. İşte bu kirli bilginin de üstesinden gelebiliyorsunuz. Şimdi sistemleri kullanmak, dediğiniz gibi, ya ben bir mail atıyordum firmaya, firma bana bir mail atıyordu, alıyordum koyuyordum. Şimdi bu sefer ne oluyor? Geriye dönük olarak siz veri akışına bakacağınız zaman örneğin ben genelde şunu yaparım işte senede yaklaşık 10 binin üzerinde işlem olur. Bunların içerisine herhangi birini seçerim, bunun hikayesini anlat diye arkadaşlara söylerim. Şimdi bakın o hikayeyi bulmak çok zordur. Mailleri bul, kimden gelmiş, kim onaylamış, kim almış, neden bundan alınmış gibi o hikayeler koptuğu anda o zaman film kırılır. Şimdi işte o filmi tamamlamak amacıyla, o filmi kırmamak için de dediğimiz gibi ya sistemler belki girişte zor olabilir ama kendi tedarikçilerinizi tanımladığınız zaman, kendi ürün kalemlerinizi tanımladığınız zaman, çevreden de daha rekabetçi olması için tanımlanmış tedarikçilerle temas ettiğiniz zaman aslında bakın hem rekabetçi bir ortam oluşturuyorsunuz hem verileri doğru bir şekilde kullanmaya başlıyorsunuz. Başta zordur çünkü tedarikçilerinizi tanımlayacaksınız, ürünlerinizi, kalemlerinizi tanımlayacaksınız ama ya bunun için belki bir aylık bir süreçte emek sarf ederseniz, inanın bana daha ikinci aya geçmeden çok daha hızlı bir şekilde, çok daha böyle rekabetçi bir şekilde verileri toplamaya başlarsınız. Bu da kurumlar için zaten ciddi avantajlar elde ettirir ama gene ben şu noktada da altını çizmek isterim. Şeffaflık açısından, prosedürel olarak gerçekten de sistemlerin kullanılması gerektiğini düşünüyorum.
Yarın öbür gün bu platformlar benim ihtiyacımı görecek verileri bana çok daha hızlı sunabilir. Çok daha faydalı bilgileri kesemize koyabilir. Ben olayı böyle düşünüyorum. O yüzden de denemek bunun bence altın anahtarıdır. Bu platformlar sayesinde, sadece küçük bir mesai harcayarak kendi big datalarını çok daha anlamlı bir hale getirebileceklerine inanıyorum.
S: Evet, çok iyi anlattınız gerçekten. Bu konuyu bir dijital platform olarak biz de anlatsak yine bu açıdan anlatırdık ve herkesin de bu açıdan bakması lazım. Biz burada bir anda bütün kazanımların elde edileceğini söylemiyoruz. Yani bir üst seviyeye geçiyorsunuz ama o üst seviyeye geçmenin bedelleri oluyor belki, bir süre zorlanmalar oluyor, ona alışma dönemi oluyor. Ondan sonra her şeyi bambaşka bir seviyede algılıyorsunuz, işinizi de bambaşka bir seviyede algılıyorsunuz, kazançlarınızı da. Artık farklı bir şekilde değerlendirmeye başlıyorsunuz. Yani ölçekler büyüyor, işte daha önce size belki bir gün içinde iki tedarikçiyle ilgili değerlendirme yapsan yeter gözüyle bakılırken birdenbire beklenti değişiyor, “şu 100 tedarikçinin hepsini inceleyiver çünkü bunun araçları elinde var” deniyor belki. Bunlar da zamanla oturan şeyler, belki bireysel olarak satınalmacıların hayatını zorlaştırıyormuş gibi görünse de satınalmacıların biraz daha yakından baktığı zaman farklı şeyler algılayacağı bir dünyadan bahsediyorsunuz.
MT: Kesinlikle doğru, ben bölmek istemedim ama her işte bu vardır. Bir yenilik geldiği zaman “ya ne gereği vardı, işte zaten işimiz gidiyordu, zaten bir rutinimiz vardı” diye bakılır ama…
S: Bir direnç oluyor…
MT: İşte önemli olan da bu direnci kırmak. Ben kendi personellerimi bile bir yıllık performans değerlendirmelerini yaparken koymuş olduğum kriter kalemlerinden bir tanesi de yeniliğe açık olmaktır. Yeni neler bulabiliriz, yeni nelerle temas edebiliriz, yeni kimlere dokunabiliriz diye. Zaten sistemler bunları önümüze koyuyor, sunuyor. Çünkü bakın bu sistemler, bir tane Mümin satınalmacı burada yok orada belki yüzlerce satın almacı var. Onların dönem içerisindeki talepleri, ihtiyaçları ile olgunlaştırılmış, hamuru yoğurulmuş bir altyapısı, sistemi var. Bugün Mümin bir düşünüyorsa oradaki yüz satınalmacı yüz düşünüyor. Yarın öbür gün benim ihtiyacımı görecek verileri bana çok daha hızlı sunabilir. Çok daha faydalı bilgileri kesemize koyabilir. Ben olayı böyle düşünüyorum. O yüzden de denemek bunun bence altın anahtarıdır. Ben herkese diyorum: Dene, denedin mi? Denedikten sonra evet bunların faydalarını göreceksiniz ama evet başlarda bunları eğer atlatabilirlerse ki atlatırlar yani bu atla deve değil. Bugün hepimiz her şeye hızlı bir şekilde ulaşabiliyoruz. Bu platformlar sayesinde, sadece küçük bir mesai harcayarak kendi big datalarını çok daha anlamlı bir hale getirebileceklerine inanıyorum.
S: Evet. Çok teşekkür ederiz. Sohbet çok güzel ama zaman da geçiyor hızla. Aslında keşke biraz da uluslararası piyasalardaki dalgalanmalara satınalma dünyasına etkisine değinebilseydik ama umarım orada başka bir sohbetimizin konusu olur.
MT: Vallahi çok keyifliydi. Ben çok teşekkür ediyorum. Dediğimiz gibi uluslararası piyasalara da hakimiz. O konularda da çok güzel sohbetleri birlikte yapabiliriz. Ama bugün bu sohbetimizin sonucunda şu mesajı da arkadaşlarımıza verelim. Dijitalizasyon her kurum için oldukça önemlidir. Özellikle satınalma gibi kritik departmanlarda arkadaşlarımızın bu yeniliklere açık olması, bu yenilikleri denemesi, bu tarz girişimlere önayak olmaları eğer ki herhangi bir bilgi, veri ihtiyaçları varsa görüş ihtiyaçları varsa da bizlerle irtibata geçmelerini kendilerinden istiyorum. Bu keyifli sohbet için de ben teşekkür ediyorum.